Ali Osman
  Konya Efsaneleri
 
Alâeddin Tepesi
Konya Selçukluların başkenti iken Sultan Alâeddin bir cami yaptırmak istedi, bunun için şehir meclisi şehrin ortasında bir tepe meydana getirilmesinin ve bu tepenin üzerine camiin yapılmasını kararlaştırdı. Bu maksatla bir toprak vergisi kondu. Herkesin hissesine düşen toprağı çuval ve torbalarla getirmesi suretiyle meydana geldi. Camiin inşasına başlandı. Bir gün Sultan Alâeddin tepeye çıktı ve şehir halkının evlerinin damlarında yarı çıplak yattıklarını gördü. Bunun üzerine tepeye yalnız camiinin yapılmasını, sarayın ise tepenin eteklerine inşasını istedi.
 

Üçler
Üç dervişe hasta olan efendileri "Sizin kısmetiniz burada kesildi, Konya'ya gidin" demesi üzerine Horasan'ı bırakıp Konya'ya göç ederler. Kale kapısına vardıklarında önlerine yüzü peçeli derviş kılıklı bir adam çıkar ve "Gelin der, sizin yeriniz Mevlâna Dergâhı’dır, oraya yerleşeceksiniz." Yol gösteren derviş peçesini kaldırır. Bir de ne görsünler, hasta olan kendi mürşitleri değil mi? Mehmet, Mahmut ve Ahmet adlarında bu üç derviş ölünce Mevlâna'ya en yakın yere gömüldüler. Mezarlığa Fatih Sultan Mehmet zamanında Üçler adı verildi.
 

Şems'in Kuyusu
Konya'lı iki hacı Kâbe’yi ziyarete giderler. Su alırken tası zemzem kuyusuna düşürerler, fakat çıkaramazlar. Konya'ya geldiklerinde aynı tası Şems'in türbedarının elinde görürler. Nereden aldın bu tası? Diye sorduklarında türbedar, Şems'in kuyusundan aldığını söyler.
 
Deve Taşı Efsanesi (Seydişehir)
Seyyid Harun küpe dağının eteklerinde şehri kurarken bir haber ulaşır. Ilgın- Kadınhanı arasındaki Mahmuthisar köyündeki tekke de müridleri ile oturan Didiği Sultan adlı bir ermiş şeyh, ayıya gem vurarak binmiş, müridleri ile birlikte Seyyid'in ziyaretine gelmektedir. Haberi alan Seyyid Harun, müridlerini toplar, oradaki kocaman bir kayaya "Deve ol" der, deve şekline giren kayaya binerek Didiği Sultanı karşılar. Keramet ehli iki pir, Seydişehir'in girişinde buluşurlar. Didiği Sultan bindiği ayıdan iner, onu dağa sürer. Seyyid Harun'da bindiği taş deveyi çöktürür, oda iner, böylece halleşip görüşürler. Seyyid Harun'un bindiği taş deve, çöktüğü yerde olduğu gibi kalır. Yüzyıllar boyunca, deveye benzeyen bu kaya parçası, halk tarafından ziyaret edilerek efsanesi anlatılır. Devetaşı olarak bilinen kaya bu gün Aliminyum tesisleri lojmanları arasında kalmıştır. Bu efsanelerin dışında daha çok sayıda Konya'ya ve ilçelerine ait efsane mevcuttur. Bunları isim olarak zikretmek faydalı olacaktır. "Kaşıkcı güzeli", "Nasreddin Hoca", "Güllü Baba", "Neyzen Hamza", "Dede Efsanesi", "Amazonlar Efsanesi", "İtri Efsanesi", "Yunus Efsanesi", "Tahir ile Zehre Efsanesi", "Kızlar Kayası Efsanesi" vs.


Dedegül ve Karagöl Efsanesi (Beyşehir)
Dedegül, dedegülleri ile ünlü Anamaslar’ın doruk tepesi olup, uğurlu sayılan bir dağdır. Karagöl ise bu dağın eteklerinde küçük bir gölcüktür. Çevre köylerin dilek ve adak yeridir. Çevre köylülerin anlattıklarına göre; Dedegül dağının Güldede adında yeri bilinmez bir yatırı, ulu dedesi vardır. Karagöl’e yapılan adakları o karşılar, dede gülleriyle örtülü çayırların pisliklerini geceleri o temizler; öyle ki gündüzünden ne kadar, insan ve hayvanlarca ortalık kirletilirse kirletilsin, Güldede, bunlardan sabaha iz bırakmaz; nasıl ederse eder, pislikleri yok edip ortalığı tertemiz eder. (Benzeri temizlenmenin Erenkilit Dağı için de anlatıldığı duyulur) Çevre köylüler, özellikle çocuk edinme dileklerinde, dilek dilemeye, adak adamaya Karagöl’e çıkarlarmış. Dilek dilemenin birde usülü ve yordamı varmış. Dilekçi, ilk olarak dilek pınarından su içer, pınara tahıl taneleri ve bozuk paralar atar, yanındaki Uğur Ardıcına çaput bağlarmış. Orada Abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan sonra; adak davarı kesilip kan akıtılır ve topluca yenirmiş. Sonra tekrar namaz kılan dilekçi, dilek pınarına el atarmış. Eline buğday tanesi gelirse, bir oğlu, arpa tanesi gelirse bir kızı olacak demekmiş.            Bundan sonra uyku taşına uzanan dilekçi dua eder ve uykuya yatarmış. Eğer dileği gerçekleşecekse düşünde Güldede’yi görürmüş ve Güldede dileğini ona muştularmış.


Çoban Kayası Hikâyesi(Beyşehir)
Dedegül Tepesi eteğinde bir Türkmen Beyi yaşarmış. Beyin yedi oğlu ve güzel bire kızı varmış.
Beye ait koyun sürüsünü Yıldız adlı çoban güder, Karagöl’de sulayıp Çoban kayası mevkiinde yatırırmış. Beyin Güllü adında güzel kızı da Gül tepesine gelerek koyunları sağarmış. Genç ve güzel kız koyunları sağarken çoban da yanık yanık kaval çalarmış. Zaman içinde çoban ve kız birbirlerine âşık olmuşlar. Öyle ki genç kız çobanın hislerini kavalının sesinden anlar hale gelmiş.
Bir gün eşkıyalar sürüyü basıp çobanı esir almışlar köpeğinden biri olan Kara Köpek de öldürülmüş. Onbeş kadar eşkıya yanlarına sürüyü de alarak Eğirdir’e giden yol üzerindeki Kestel Boğazına yönelmişler. Mola verdikleri sırada eşkıya başından sizin alan çoban bir kaya üzerine çıkıp başlamış kavalına üflemeye. “Kara Köpek kan kustu, Eşkıyalar bizi bastı, Yetişin Ağalar, Koyun Ketseli aştı.”
Çobanın çaldığı kavalı dinleyip mesajı alan Güllü Kız babasını uyardıysa da inandıramamış. Kaval sesi halen devam edince ısrarla durumu izah etmeye çalışmış. Bunun üzerine babası ve ağabeyleri yola koyulmuşlar. Eşkıyaları Ketsel Boğazında yakalayan Bey, üç tanesini de öldürmüş. Diğer eşkıyalar kaçarken, Çoban ve sürü de kurtulmuş.
Eve geri dönen Bey, Kısını yanına çağırmış ve kaval sesini nasıl anladığını sormuş. Kız da babasına; “Aşk söyletir, dert ağlatır. Dedegül Tepesi dinletir.” demiş.
Durumun farkına varan Bey Çobanı yanına çağırmış. Çobana bir şart koyup şöyle demiş; “Koyun sürüsünü tuzlayacağım. Sende kaval sesi eşliğinde sürüyü Karagöle götüreceksin. Yalnız Koyunların hepsi su içmeden geri dönemli.”
Söylenenleri dinleyen Güllü’nün gönlüne hüzün çökmüş ve başlamış mırıldanmaya; “Çal kavalını hey garip çoban dağlar dinlesin. Derdini bilmeyen seni neylesin, Aşık Güllü gizli gizli ağlasın.”
Kavalını eline alan Çoban başlamış çalmaya. Göl kenarına varan bin kadar koyun hiç su içmeksizin durmaya başlamış. Derken sürmeli kara gözlü bir koyun kavalı dinlemeyip su içmeye başlamış. Meğer Güllü kızın koyunları sağarken gözünden öptüğü bu koyun Çobandan vazgeçmiş.

Kavalını yine eline alan dertli Çoban;
“ Koyun seni güttüm güttüm getirdim,
Getirdim de çoban kayasına yatırdım,
Güllü abla sağdı ben baklacını getirdim,
Ablanı sevdiğim sürmeli kara koyun.
Çıktım Anamas Yaylasının başına,
Ayağı deymesin toprağına taşına,
Gülleceğiz yeni girmiş on yedi yaşına,
Ablasını sevdiğim sürmeli kara koyun.
İçtin tükenmez Karagöl’ün suyunu,
Ablan Güllü değiştirmez eski huyu,
Gideceğimiz yer Cennetin yolu,
Ağa kızı vermez ise olurum deli.”
Son söz olarak Bey kızının Çobana uygun düşmeyeceği söylenir. Dahası çobana da yol gösterilir. Ne var ki kızın gönlüne sevda ateşi düşmüştür. Annesinden de yardım alan güzel kız evden kaçmış. Bir süre dağlarda dolaşan iki âşık beyin adamları tarafından yakalanmış. Bu sevda hikâyesini kabullenemeyen Bey, kızını öldüremeye karar vermiş.

Kız da; “Baba, beni çobana aşık olmama sebep anamdır." demiş. Nitekim anası da asılmış.

Anamas Dağı, Çoban Kayası, Dedegül Tepesi ve Karagöl’ün adı da bu hikâyeden alasıymış.
 
 
 
  __________Bugün 1 ziyaretçi kişi burdaydı! __________ Copright © 2008 Ali Osman
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol